Gün |
4 |
Güzergah |
Ayder – Zilkale – Çayeli – Of – Uzungöl – Trabzon |
Mesafe |
311 km |
Seyahat Süresi |
10 saat |
Güzel bir uykuyla iyice dinlendikten sonra sabah 05.00 de dolaşmaya çıktık. Sabahın ilk ışıkları ile Ayder bir başka güzelmiş. Güneş henüz yükselmeden ve ortam kalabalıklaşmadan, sadece şelalelerin sesine karışan kuş cıvıltılarını dinleyerek Ayder’in güzelliklerini fotoğraflamaya çalıştık.
Ayder Yaylası’nın yukarı kısımlarında muhteşem bir doğa vardı. Yemyeşil Karadeniz ormanlarının arasında Kaçkarlar’ın karlı dorukları bir başka güzel görünüyordu.
Yolda Karadeniz insanının doğasındaki yaratıcılığı bir kez daha gördük. Yolun kenarında altında çatısı kiremitli 4 adet tekerleği olan bir yayla evi duruyordu. Hatta kapısının önüne bile sundurma yapılmıştı.
Sonra otele dönerek kahvaltımızı yaptık. Açık büfede diğer kahvaltılıkların yanında yöresel üretim olan tereyağı ve bala daha bir ayrıcalık tanıdık. Kahvaltıdan sonra 08.30 gibi minibüsümüz ile Zilkale’ye doğru yola çıktık.
Zilkale’ye Çamlıhemşin’e varmadan hemen önce sola dönülerek gidiliyor. Çamlıhemşin’e yaklaşık 17 km olan ve Fırtına Deresi’nin yanı sıra gidilen Zilkale yolunda yine muhteşem manzaralarla karşılaşılıyor. Yolun büyük bölümü asfalt ve oldukça iyi durumda. Yol üzerinde yer alan Fırtına Deresi üzerindeki eski kemerli taş köprülerin fotograflarını çekmek için sık sık durduk.
İlk durduğumuz Hala Deresi üzerindeki Hala Köprüsü de denilen Kale Köprüsü idi. Köprü 18.YY.’ın ikinci yarısında Ballıoğlu Mehmet Usta tarafından yöre halkının talebi üzerine yapılmış olup, 1988 yılında Karayolları tarafından onarılmış. Köprünün üzerine beton dökülerek araç geçişi için kullanılıyor.
İkincisi olan Ortan Köyü’ndeki Ortan Köprüsü ise yeşillikler içinde sadece yayalar tarafından kullanılabilen çok güzel bir köprü.
Yolumuzun üzerindeki bir diğer eser, eski adı Çinçiva olan, tek gözlü ve kemerli olarak inşa edilen Şenyuva Köprüsü idi. Dere seviyesinden 15-20 m. yükseklikte ve 40 m. uzunluğundaki bu köprü, yörenin en eski ve en büyük köprüsüymüş. 19. YY. sonlarında Türk ustalar tarafından yapıldığı söyleniyor.
Şenyuva Köprüsünden sonra yol birden bozulmaya başlıyor. Yaklaşık 3 km stabilize haldeki yoldan gidiliyor. Heyelan nedeniyle büyük araçların bu yola girmeleri büyük risk taşıyor. Her an 150 metre derinliğe kadar ulaşan yarlardan aşağıya uçmak işten bile değil.
Bozuk yol nedeniyle biraz da zahmetli bir yolculuktan sonra Zilkale’ye ulaştık. Zilkale, Fırtına Vadisi’nin batı yamacında geçide hakim yüksekçe bir tepe üzerinde, dere yatağından 100 m denizden 750 metre yükseklikte bulunuyor. Kale, XIII. YY da Kommenoslar döneminde yapılmış, XV.YY da Trabzon İmparotorluğu tarafindan kullanılmış. Osmanlı İmparatorluğu bölgeyi fethettikten sonra XVI.YY da, o zamanki adı Kale-i Zir (Aşağı Kale) olan bu kaleyi, 30 askerle güvenlik ve kontrol amacıyla kullanmaya devam etmiş. 8 burç ve bir gözetleme kulesinden oluşan kaleden, savunma hendeği durumundaki Zil deresine merdivenle iniliyormuş.
Zilkale’ye şimdi karayolu ile ulaşım var. Ancak kullanıldığı yıllarda kaleye ulaşmanın o kadar da kolay olmadığı, kalenin içine girip surlardan baktığınızda anlaşılıyor. Kalenin içi biraz harap vaziyette. Ama dışarıdan cok güzel. Kalenin değişik açılardan fotoğrafını çektik ve videoya aldık. Zilkale’nin etrafını çevreleyen ormanda ve kalenin içinde Karadeniz florasının nefis örneklerini de gördük. Renk renk çiçekler, kayalar üzerinde oluşan ressam elinden çıkmış gibi yosunlar harika bir gösteri sunuyorlardı sanki.
Zilkale’nin surlarının üzerinden bozulmamış güzelliği ve nefis bir doğayı içeren müthiş bir manzaraya tanıklık ediliyor. Kalenin bulunduğu Fırtına Vadisi’nin iki yamacında yemyeşil ormanlar ve arasında ağaçtan yapılmış yayla evleri, vadinin ilerisinde ise karlı ve sisli Kaçkarlar seyrine doyum olmayan bir görüntü oluşturmuşlar.
Zilkale’den hareket ettikten sonra, Ülkü Köyü civarında önümüze çıkan bir keçi sürüsü nedeniyle birkaç kez durmak zorunda kaldık. Çünkü yol oldukça dardı ve keçilerin de bize yol vermeye pek fazla niyetleri yoktu. Neyse ki, Fırtına Deresi üzerindeki köprünün yanında biraz boş alan vardı. Keçiler bu boşluğa çekilerek yol verme lütfunda bulundular. Araç geçişi için yakın tarihlerde yapılan köprünün hemen yanında ise, sel nedeniyle yıkıldığını tahmin ettiğimiz ve yapılış tarzı diğer kemer köprülere benzeyen bir başka köprünün kalıntıları vardı.
Zilkale gibi Karadeniz’in diğer yörelerinde de ormanlık alanın içindeki ağaçtan olan yayla evlerinin hemen hemen büyük bir çoğunluğu dik yamaçlara yapılmış. Uzaktan bakıldığında oturanların buralara nasıl çıkabildikleri merak uyandırıyor. Ancak yol kenarlarında bulunan teleferiğe benzer bir ulaşım aracı ile bu sorunun üstesinden gelindiğini gördük.
Zilkale’den dönüş yolumuzda, yaşlı bir teyzenin yolun kenarında sırtında heybesi ile yürüdüğünü görünce durduk. Teyzenin adı Fidan Duman’mış. Bahçede çalışmaktan dönüyormuş. Gideceği evinin yerini gösterince hayrete düştük. Evi yukarıda da anlattığım gibi yamaçtakilerden biriydi. Oldukça güleç yüzlü ve hoş sohbet bir teyzeydi. Ülgen ve Gülay’la 10 dakikalık bir sohbette hayat hakkında ufacık dersleri de araya sıkıştırdı. Uzaktan birkaç fotoğrafını çektik ve videoya aldık.
Fidan Teyze’yi ardımızda bırakarak, öğle yemeği için hedeflediğimiz Çayeli’deki Hüsrev Lokantası’na doğru yola çıktık. Hüsrev’in spesiyalleri olan kuru fasulya, köfte, pilav ve sütlaçla karnımızı doyurduk. Yüklüce bir hesap ödediğimiz yemek fena değildi.
Çayeli’nden sonraki durağımız Of’un Hemen dışında Çaykara yolu üzerindeki Özçay Kooperatifi’ne ait çay fabrikası oldu. Bu fabrika, Doğu Karadeniz turlarının duraklarından biri imiş. Fabrika o gün çalışmıyordu. Üretim sorumlusu tarafından çayın yeşil yapraklardan siyah hale gelene kadar geçen üretim aşamaları fabrika içinde gezdirilerek anlatıldı. Fabrikanın organik çay üretimi de yaptığını öğrendik. Turu takiben fabrikanın bahçesinde ikram edilen çayları yudumlarken, satış mağazasından da İstanbul için çay alma işini hallettik.
Fabrika yetkililerine teşekkür ederek Uzungöl’e hareket ettik. Uzungöl’e Çaykara ilçesinden geçilerek ulaşılıyor. Kısa bir bölümü heyelan nedeniyle bozulmuş olan, ancak genelde güzel bir yolu takip ederek Çaykara’dan 15 km sonra Uzungöl’e ulaştık. Ancak Çaykara’ya varmadan hava birden bozdu, her tarafı siyah bulutlar kapladı. Yol bir anda kalabalıklaştı. Pazar günü olması nedeniyle tatil için gelenler, havanın bozmasının da etkisi ile dönüş yolculuğuna başlamışlardı.
Uzungöl, Çaykara ilçesine bağlı bir belde. Beldeye adını veren göl ve çevresi ise Türkiye’nin doğa harikalarından biri. Beldeye girerken fotoğraflardaki o ince iki minareyi görüyorsunuz. Ondan sonra birden sisleri, yemyeşil dağları, pırıl pırıl suları ile olağanüstü güzel bir doğa sizi karşılıyor. Manzarayı seyrederken, yağmur ve bulutların oluşturduğu kasvetli havayı bile umursamaz oluyorsunuz. Yağmurun, göl yüzeyine düşen damlaları, inanılmaz güzel bir görüntü yaratıyor.
Fotoğraf çekmek için en güzel açının, Uzungöl’ün hemen sağındaki yolu takip ederek ulaşılan Manzara Şelaleri olduğunu söyleyen şöförümüz Aydın, bizi oraya çıkarınca, gördüğümüz doğa karşısında nefeslerimizi tuttuk. Gerçekten de Uzungöl’ü en güzel açıdan gören bir nokta… Uzungöl ile ilgili olarak daha önce gördüğümüz fotoğrafların önemli bir kısmı, bu noktadan çekilmiş fotoğraflardan oluşuyor.
Manzara Şelelesi’nden sonra köyün içinden geçerek, gölün güney ucunda yer alan bentlere gidildi. Burada da yağan yağmurdan korunmak için açtığımız şemsiyenin altından inanılmaz güzel görüntüler yakaladık. Bentlerin bulunduğu vadinin ilerisinde yine Kaçkarlar’ın karlı ve sisli tepeleri karşımızdaydı.
Bentlerden sonra tekrar Uzungöl’de motel ve pansiyonların arasındaki bir dükkandan Karadeniz ezgilerinden oluşan iki tane mp3 cd aldık. Bir tanesini şöförümüz ve rehberimiz Aydın’a dinlerken bizi hatırlaması için hediye ettik. Umarız dinliyordur ve umarız hatırlıyordur!..
Bu arada Uzungöl’de Karadeniz insanın nüktedanlığı ve zekiliği ile ilgili iki örnek var ki.. Hala hatırlayınca güleriz. Bir tanesi üç kişilik cami, diğer ise ahşaptan yapılmış yangın merdiveni. Ahşap yangın merdiveni bir ağaçtan yapılmış 3 katlı bir motele ait. Anlaşılan yangın merdiveni zorunluluktan değil, dikkat çekmeye yönelik olarak yapılmış. Bunda da başarılı olmuşlar. Üç kişilik caminin ise, köyün ileri gelenlerinden biri tarafından, köy camiinin uzak olması nedeniyle yaptırıldığı söylendi. Bilmem yalan!.. Bilmem doğru!… Ama bir gerçek var ki her iki yapınında ilgi çekmeye yönelik olduğu…
Uzungöl’den Trabzon’a dönüş için tekrar yola çıktık. Uzungöl-Of yolunda fotoğraf için sık sık durduk. Oldukça ilginç ve güzel yerler vardı. Bunlardan biri de Of’a 13 km uzaklıktaki ağaçtan yapılmış ve üzeri kiremitli bir çatı ile kapatılmış olan Hapsiyaş Köprüsü idi. 1935 yılında yapılıp yörede başka örneği bulunmaması nedeniyle 31.10.1996 tarihinde anıtsal eser olarak tescil edilen ve “Kiremitli Köprü”olarakta bilinen Hapsiyaş Köprüsü 2002 yılında Trabzon Valiliği tarafından aslına uygun olarak restore edilmiş.
Yolda ertesi gün yapacağımız Doğu Anadolu gezisinin ilk durağı olan Erzurum yolculuğu için planlarımızı konuşurken Aydın, kendisinin de böyle bir seyahat yapmak istediğini, hatta mümkünse bizlerle gitmek istediğini söyledi. Bilmem şaka, bilmem gerçek!.. Ama mümkün olmadı ne yazık ki!…
Saat 18.30 civarında İller Bankası misafirhanesine giriş yaptık. Bize üç şahane gün boyunca eşlik eden şöförümüz ve rehberimiz Aydın Yaylı’yı teşekkür ederek gönderdik.
Akşam yemeği için misafirhanedeki görevliler, bize DSİ Misafirhanesi’nin lokantasında yer ayırttılar. Ateş üzerinde servis yapılan nefis bir saç kavurma ve aynı güzellikteki mezelerle ikişer kadeh yuvarladık. Yemeğin sonunda içtiğimiz çay ise, gezimiz boyunca içtiğimiz çayların en güzellerindendi. Yemekten sonra odalarımıza dönerek, ertesi sabah yapacağımız Erzurum seyahati için güç toplamak için yattık.
Degerli Turk Arkadaslar:
fotograflarinizi ve traveloglarinizi cok begindim. Esim 15 sene evel, oglum’la beraber anyi seyahat yapti. Maalesef, is dolayi
siyle, bu seyahat yapamadim. Sizin fotographlat’ila, bu cok guzel manzarlar godrum. Tessekur ederim.
Yolunuz her zaman acik olson.
Gene Zajac
Virginia USA
BeğenBeğen