Gün |
13 |
Güzergah |
Malatya – Kayseri |
Mesafe |
424 km |
Seyahat Süresi |
5 saat |
Sabah 8.30 da Malatya Öğretmenevi’nde yaptığımız kahvaltı sonrası bizi bekleyen yollara koyulduk. Direksiyon uzunca bir aradan sonra tekrar bende.
Malatya’dan 90 km kadar sonra Balaban beldesinden geçerken yolun solundaki cami dikkatimizi çekti. Ülkemizde şimdiye kadar gördüğümüz camilerden oldukça farklı bir mimarisi vardı. Beş köşeli olan caminin, minaresi füzeye, kubbesi çadıra benziyordu. Öğrendiğimiz kadarı ile, Yıldırım Beyazıt döneminde yaşamış bir din adamı olan ve peygamber soyundan geldiği sanılan Abdurrahman-i Erzincani’nin ölümünden sonra mezarının bulunduğu yere yapılan cami zamanla harap olunca 1960 yılında yenilenmesine karar verilmiş. Mimar Şerif Ali Akkurt tarafından çizilen proje birebir uygulanmış. Caminin “beşgen” olması, İslam’ın 5 şartını, minarenin füzeye benzemesi, modern Türkiye’yi, kubbenin çadır şekli ise, altında toplanmayı, birlik ve beraberliği simgeliyormuş.
Balaban Beldesi’ni ardımızda bırakıp yolumuza devam ettik. Darende ilçesini geçtikten 3 km kadar sonra soldaki yola saparak 5 km kadar daha giderek Günpınar Şelalesi’ne ulaştık. Darende ilçesinin 10 km. batısında bulunan Tohma Çayı’nın kaynağından çıkan ve kayalar arasından yaklaşık 40 metreden düşen suların oluşturduğu şelale sıcak havada oldukça etkileyici bir görünüm sunuyordu. Şelalenin çevresi Malatya İl Özel İdaresince düzenlenmiş ve turizme açık bir mesire yerine dönüştürülmüş. Şelalenin oluşturduğu su zerrecikleri ile serinleyip, biraz dinlendikten sonra tekrar ana yola çıkarak Kayseri’ye yöneldik.
Sivas’ın Gürün ilçesinden sonra 1800 metre yükseklikteki Mazıkıran Geçidi ve 1900 metre yükseklikteki Ziyarettepe Geçidi’nde gökyüzündeki muhteşem bulut gösterisini fotoğraflamak için verdiğimiz kısa molaların ardından Pınarbaşı ilçesine ulaşarak Kayseri il sınırı içerisine girmiştik.
Pınarbaşı’nın çıkışındaki bir benzin istasyonunda verdiğimiz molada içtiğimiz çayı hiç beğenmedik. Tüm gezimiz boyunca içtiğimiz en kötü çaydı. Molanın ardından direksiyonu Sabri Akyel’e devrederek yolumuza devam ettik. Bir müddet sonra kısa süreli oldukça şiddetli bir yağmur içine girdik. Yağmur sona erince bembeyaz bulutlar arasından güneş tekrar yüzünü gösterdi.
Yaklaşık 5 saatlik bir yolculuğun sonunda saat 13.30 da Kayseri’ye vardık. Kayseri’deki ilk durağımız Kaşıkla isimli mantıcı oldu. Ne de olsa 5 saatten bu yana hiçbir şey yememiştik ve bazılarımızın kan şekerleri dip yapmıştı.
Yemek sonrasında Kayseri Öğretmenevi’ne kaydımızı yaptırıp, Ağırnas’a doğru yola çıktık. Sivas yolundan sağa ayrılan Gesi yoluna saptıktan sonra etrafı bulutlarla kapatılmış olan Erciyes Dağı biz karşılıyordu.
Bulutların ardına gizlenmiş olan Erciyes’i takip edip, türkülere konu olan Gesi Bağlarını da geçerek ulaştığımız Ağırnas, 4500 nüfuslu küçük bir yerleşim olmasına rağmen, gerek Mimar Sinan’ın doğduğu yer olması, gerekse kasabada bulunan tarihi ve kültürel yapı dolayısıyla Kayseri’nin önemli merkezlerinden biri durumunda. M.Ö.2000 yıllarından itibaren Hititler,Kapadokyalılar ve Bizanslılar tarafından yerleşim yeri olarak kullanılmış.
Ağırnas’taki ilk gezimizi, görevli Ahmet Bey’in nezaretinde ve rehberliğinde, Romalılar’dan kalan yeraltı şehrinde yaptık. Yerin altından 150 metre ilerleyerek şehrin halen açık bulunan ve taht odası, yemek salonu, tandır evi ile koridorlar ve ana giriş kapısından oluşan kısmını gördük. Kasabanın girişinde Aşağı Pınar mevkiinde bulunan ve bazı bölümlerinin yapılışının milattan önceye rastgeldiği ve daha sonraki yıllarda da çeşitli ilaveler yapıldığı söylenen yer altı şehrinin M.S.1-13. yüzyıllar arasında kullanıldığı tahmin ediliyormuş. Hemen hemen tüm yeraltı şehir ve mağaralarında olduğu gibi, burasının da yeraltında 120 km kadar devam ettiğine ve hatta Kapadokya’ya kadar uzandığına dair söylentiler burada da karşımıza çıkıyor.
Yer altı şehrinden sonra Mimar Sinan Evi, Ağırnas’taki ikinci uğrağımız oldu. Mimar Sinan’ın doğduğu ve gençliğinin ilk yıllarını geçirdiği evi, 2000 yılında İl Özel İdaresi tarafından Sinan’ın torunlarından satın alınmış ve Çekül Vakfı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ağırnas Belediyesi’nin ortak çabaları sonucunda 8 yılda restore edilerek müze haline getirilmiş.
Dışarıdan iki katı görülen Sinan Evi’nin yöreye özgü taş mimariye sahip orta katı 1939, üst katı ise 1951 yılında tamamlanmış. Ancak evin geçişlerle birbirine eklenen alt bölümleri inanılmaz bir mimari zenginlik içeriyor. Sinan’ın eserlerinde görülen bir ayaktan üç kemer geçmesi gibi mimari tekniklerin kaynağının burası olduğu yönünde çeşitli savlar varmış. Simetrik bir mimariye sahip olan taş yapıda, tavanları çeken ve ardıç ağacından yapılmış olan kirişler günümüze kadar bozulmadan gelebilmiş. Evin alt kısmında yer alan yeraltı geçişlerinin, Ağırnas’taki tüm evlerin altında da bulunduğu ve hepsinin birbirleri ile bağlantılı olduğu, taş bloklarla evlerin birbirlerine olan geçişlerinin kapatıldığı söyleniyor. Yeraltındaki bu bölümler, aynı zamanda buzdolabı vazifesini de görüyormuş.
Ağırnas’taki yapılar Mimar Sinan Evi’yle sınırlı değil. Kasabadaki mimari doku, kilisesiyle, çeşmesiyle, yeraltı yerleşimleri, meydanları ve sokaklarıyla bütün halinde korunma altına alınmış. Öyle ki yörenin geleneksel taşı dururken betonun ve asfaltın Ağırnas’a girmesi yasaklanmış. Mevcut yapılar Çekül Vakfı, Erciyes Üniversitesi, Ağırnas Belediyesi, Kayseri Valiliği, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve en önemlisi Ağırnaslılar’ın katılımlarıyla geleceği aydınlatmak üzere yeniden düzenleniyormuş. Mimar Sinan Evi ve çevresi Kentsel Arkeolojik Sit Alanı ilan edilerek korumaya alınmış.
Mimar Sinan Evi’nden sonra, Ağırnas’ın, taş yapılarla çevrili dar ara sokaklarında gezip, bol bol fotograf çekme olanağı bulduk. Gerçekten de ayrı bir dokusu ve güzelliği var Ağırnas’ın…
Ağırnas gezimizi tamamlayarak Kayseri şehir merkezine dönüş yolumuzda Erciyes Dağı’nın etrafındaki bulutlar biraz aralanmıştı. Kayseri Öğretmenevi’ne eşyalarımızı bıraktıktan sonra yaya olarak şehir turuna çıktık.
Kayseri’nin merkezinde yer alan Kapalıçarşı, Kayseri Kalesi ile Hunat Hatun Medresesi’ni gezdik. Kayseri Kapalıçarşısı, Osmanlılar zamanında yapılan kapalı çarşılar arasında büyüklük yönünden İstanbul Kapalıçarşı’dan sonra gelirmiş. Birkaç defa yangınlarla büyük zarar gören çarşı, 1990’lı yıllarda eski Osmanlı mimarisi tarzında yeniden yaptırılmış. İçinde, kuyumcular, baharatçılar, urgancılar, ayakkabıcılar ve giyim eşyası satan birçok dükkan bulunan Kapalıçarşının, Kayseri ticaretindeki önemli bir yeri bulunuyormuş.
Roma İmparatoru III. Gordianus zamanında (M.S 240 yılları) inşa edildiği sanılan Kayseri Kalesi şehir merkezinde Kapalıçarşı’nın hemen yanında yer alıyor. İç Kale ve Dış Kale olarak iki kısımdan oluşan kalenin iç kısmında çeşitli giyim eşyalarının satıldığı dükkanlar bulunuyor.
Sultan I Alaaddin Keykubat’ın eşi ve II Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi Mahperi Huand Hatun tarafından 1246 yılında yaptırılmış olan Huand Hatun Külliyesi, cami, medrese, hamam ve imaretten meydana gelmiş. Bu külliye de Kapalıçarşı ve Kale gibi Kayseri’nin merkezinde yer alıyor. Medresenin içersinde bulunan kafeteryada kahvelerimizi içtikten sonra, Kayseri pastırması ve sucuğu alışverişimizi de tamamladık. Aldıklarımızı öğretmenevindeki odalara bırakıp, şehir dışında Sivas Yolu üzerinde yer alan güzel bir lokantaya gidip oldukça güzel bir yemek ve sohbetle yorgunluğumuzu attıktan sonra ertesi günkü son gün yolculuğumuz için erkence Öğretmenevi’ne dönerek dinlenmeye çekildik.
hey gidi günler hey ne geziydi ama kültür şoku yaşamışız.
BeğenBeğen
Sayın HALICIOĞLU’nun fotoğraflarını Google Eart’te gördüm. Özellikle Doğu Anadolu Demiryolu güzergahı çok harika . Ellerine sağlık. Selam ve saygılar.
BeğenBeğen